23 Şubat 2011 Çarşamba

Ayşe Arman'ın Hasdal Barınağı Ziyareti

Ayşe Arman Hasdal Barınağı'nı ziyaret etmiş ve bugün Hürriyet gazetesindeki köşe yazısını bu konuya ayırmış. Ayşe Arman'ın ziyaretinin detaylarını anlattığı yazısını aşağıda görebilirsiniz.

Kimsesiz sokak hayvanları
Ayşe ARMAN
23.02.2011


İNTERNETTE gördüm.
Mahvoldum.
O köpeklerin hali içler acısı.
Küçücük hücrelerde yatıyorlar.
Ağızlarından kan geliyor.
Soğukta, fayansların üzerinde titreyerek can çekişiyorlar.
Kusmuk, dışkı ve kan içinde.
Genç yaşlı bakılmaksızın kısırlaştırılıyorlar, hatta hamile olanlar bile.
Gönüllüler, cep telefonlarıyla çektikleri görüntüleri ve içeriden yaptıkları tespitleri böyle aktarıyorlar.
Altına da Hasdal’ın bir işkence merkezi gibi çalıştığını yazıyorlar ve birilerinin bir an evvel bir şey yapmasını istiyorlar.
Biliyorsunuz ardından insanlar isyan etti, yürüyüşler düzenledi.

Sözünü ettiğim yer Hasdal Hayvan Barınağı. Evsiz, barksız, hasta, sakat köpekler güya orada rehabilite edilecekler. Tedavi edilip, aşılanıp, kısırlaştırılıp
mahallelerine geri iade edilecekler.
İşte kısır döngünün başladığı yer burası, bu noktadan itibaren, o kimsesiz sokak hayvanlarının daha da perişan olma süreci başlıyor.
Toplanıp barınağa getirildikten sonra bir kısmı iyileşiyor, bir kısmı iyileşemiyor.
İyileşenleri de, genellikle mahalleli geri istemiyor.
Her ne kadar hayvansevermiş gibi görünen bir milletsek de, işin gerçeği bu.
Zaten o barınakta bulunmalarının nedeni de o mahalleli.
Ya şikayet etmişler, “Gelin bunları alın!” demişler, ya taşlamışlar, ya yolda araba çarpmış, ya çocuklar taciz etmiş...

Hayvanların düştüğü bu acınası durumda, belediyenin hatırı sayılır bir payı olabilir.
Ama aynı oranda, mahallelinin de payı olduğu su götürmez. Sınıfı geçti diye çocuğuna köpek hediye edip, bir ay sonra, “Bakımı da çok zormuş!” deyip sokağa atanların da. Anlayacağınız, çözüm öyle kolay değil.
Sadece o fotoğrafları yayınlamak, yetkileri görev çağırmak tek başına çare değil.
Önce bu meselenin üzerine ciddi kafa yormak gerekiyor. Para bulmak gerekiyor.
Sonra, doğrusu nasıl yapılmalıyı öğrenmek ve öğretmek gerekiyor. Kafamda bu düşünceler, geçen pazar, Hasdal Hayvan Barınağı’nın yolunu tutuyorum.


Burası, Hasdal Hayvan Barınağı


BARINAĞA girmek istediğimizi söyleyince hafif bir tedirginlik oluyor.
Ama yine de fotoğrafçı arkadaşım Emre Yunusoğlu’yla birlikte içeri giriyoruz.
Engellemiyorlar.
Bizi Veteriner Hekim Mehmet Kerim Ayan karşılıyor.
Aslında görevi başka, gıdadan sorumlu, köpekler direkt onun sorumluluğunda değil ama bize elinden geldiğince bilgi vermeye çalışıyor ve barınağı gezdiriyor.
*
Tabii ki internette yayınlanan o vahşi görüntülerden sonra bir iyileştirme söz konusu olmuştur.
Ama benim gördüklerim bana yetti.
Şöyle anlatayım, orası köpekler için bir çocuk esirgeme kurumu gibi, göz göze gelince ağlamak istiyorsun, gerçekten yardıma, yuvaya, sevgiye ihtiyaçları var, çoğu sakat, zayıf, hasta...
İnsanın gözünün içine öyle melül melül bakıyorlar ki, kahrolmamak mümkün değil.
İnce uzun bir koridorda...
Yan yana kümes biçimde hücreler sıralanmış.
Önü demir parmaklık.
Her hücrede beş, altı köpek bir arada.
Çok dar bir alan.
Biraz eğimli, kakalarını da orayı yapıyorlar, yemeklerini de orada yiyorlar.
Her yer, beyaz fayans.
Ve soğuk.
Hava da soğuk, kullanılan malzeme de.
Kim inşa ettiyse oraya hayvan sever olmadığı kesin!
Hayvanlar rahat etsin diye düşünmediği kesin!
Zavallılar, inliyorlar, ağlıyorlar, acı çektiklerini göstermeye çalışıyorlar.
“Beni bırakma burada, al beni” der gibi bakıyorlar.
Ya da bana öyle geliyor.
O demir parmaklıkların arasından patilerini uzatıyorlar ki sevilsinler diye... Ki onları da bir seven çıksın diye...
Aralarında sokak köpekleri de var cins köpekler de...
İşte onlar sokağa atılanlar...
Hepsi ilgi istiyor.
Biri geldiğini, onlarla ilgilendiğini görünce de, sanki ortak bir isyana katılıyormuş gibi hep bir ağızdan havlıyorlar.
Ama burası bir rehabilitasyon merkezi, köpek bakım yeri değil.
Buraya gelenler, ya yaralı, ya sakat ya da hasta...
Hasdal’ın bir müşahade merkezi var, bir de ameliyathanesi...
En zor durumda olanlar, o müşaade merkezinde kalıyorlar, 20 hücre yan yana ama önü parmaklı değil, kapalı.
Orası, insanın kabusu olur, o kadar fena. Yer fayans bile değil, beton. Köpeklerin altında ne bir gazete kağıdı var ne bir muşamba.Üstelik bunları ameliyattan çıkmış ya da gidecek köpekler.
Bir tanesi de belli ki yeni anne olmuş, yanında yeni doğmuş hap kadar yavruları... Hepsi taşın üzerinde... Hayatta kalırlar mı bilmiyorum.
Orada iyileşenler, biraz önce anlattığım yere geçiyorlar, demir parmaklıklı hücrelere.
*
Beni karşılayan Mehmet Bey’e, Hasdal’ın yanındaki sivil toplum örgütüne ait olan barınağı soruyorum.
“Oradaki hayvanlar, doğal ortamda yaşıyorlar” diyor.
Ve ilginç bir kıyaslama yapıyor: “O köpekler özgürce dolaşabiliyorlar, biz yapamıyoruz, çünkü mevzuat böyle. İstesek de dışına çıkamayız!”
Mehmet Bey’e teşekkür edip yan barınağa geçiyorum.


Burası da, Doğal Hayvan Barınağı


Adı, Sahipsiz Hayvanları Koruma Derneği (SHKD) Doğal Hayvan Barınağı.
Burası bir İngilizin çabasıyla kurulmuş. Hayvanlara eziyet edilmesini istemeyen biri. Artık Türkiye ile bir bağlantısı yok, ülkesine geri dönmüş ama finansı sağlayan hâlâ o.
Bir model oluşturmak istemiş.
Barınaklar böyle de olabilir göstermek istemiş.
Bu satırları okuyan herkesin o iki barınağı gidip görmesini ve değerlendirmesini isterim. Burada köpekler, ağaçlık bir ortamdalar. Bir derinlik var, ormanlık alana doğru genişliyor.
Köpekler doğal bir alanda yaşıyor.
Her hallerinden mutlu oldukları anlaşılıyor.
Pal Sokağı Çocukları gibi duruyorlar.
Afacan Beşler.
Gizli Yediler.
Karo, fayans, beton yok.
Toprakta yatıyorlar.
Şirin kulübeleri var.
Kulübelerinin tepelerine battaniye konmuş, bakıyorum, aaa bir tanesi doğurmuş, yavrularını kucağıma alıyorum...
Sonra öğreniyorum ki, bu barınakta çalışan hemen herkes gönüllü, para almıyorlar. Kimse buraya gelmeleri için boyunlarına çökmüyor.Oysa, devlet memurları için barınaklar bir sürgün yeriymiş. Kolay kolay kimse barınaklarda çalışmak istemezmiş. Hasdal’da çalışanların gönüllü olduğunu söylemek zor yani.
Vardır ama işlerine tutkuyla bağlı durmuyorlar.
Buradakiler öyle.
Esas fark da şu:
Hasdal da sevgi yok, burada var!
Amaçları da, “Barınak inşa etmeyelim, hayvanlara doğal ortamlar yaratalım. Kısırlaştırıp aşılayıp serbest bırakalım, küpeleriyle mahallerinde salınsınlar, eğer onları kimse istemiyorsa yaşamlarını burada sürdürsünler.”
Yan taraftan bugüne kadar 700 köpek almışlar. Şu anda 2000 köpekleri var. Mutlu köpekler. Gidip görün derim.
Ve bir gün köpeğinizden kurtulmak istiyorsanız -bu felaket bir şey ama yapacaksanız-onu sokağa bırakmayın, buraya getirin.
Sizin veremediğiniz sevgiyi, bu barınaktaki gönüllüler onlara verecektir!
Bilgi, Murat, Selen, Elif, Zehra ve Nilüfer...
Oranın gönüllüleri...
Ben Louis Vuitton’dan gelen 20 bin lirayı, huzurlarınızda onlara vermek istiyorum, buradaki 2000 köpeğe mama ve ilaç almaları için...
Onlar Anadolu’ya sınır tanımaz veteriner olarak giden grubun içinde ayrıca, gidiyorlar bir bölgedeki bütün sokak köpeklerini tedavi ediyorlar, aşılıyorlar, kısırlaştırıyor...
Gönül isterdi ki Hasdal’daki parmaklıklar ardındaki köpekler için de bir şey yapabilelim...
Bu mesele üzerine de Kadir Topbaş ile konuşabilmek isterim...
Bana vakit ayırabilirse...
Ve sormak isterim:
Acaba Hasdal’ı da böyle doğal bir alana çevirmek mümkün olamaz mı?